Pazar, Ocak 24, 2010

Rumuz: Çaydanlık - Ben nasıl bir fark yaratabilirim?

Halkla ilişkiler ve reklamcılık bölümünden mezun olmaya hazırlanan bir çömezim. Hergün okuduğum yazılar ve bu yazılara ilişik fikirler; aklımın ücra köşelerine endişe sinyalleri gönderiyor.

Ben bir hayalperestim. Jules Verne ile tanışmadan önce Aya yolculuğun hayalini kurardım. Siyah gökyüzündeki o minik ışıltıların hakimi, odamdaki Çin lambasını andıran büyük ışık: Ay. Astronot olmak istiyordum. Hayallerim benimle birlikte büyümemiş; çocukken çizdiğim resimler bu duruma şahitlik ediyor şimdi. Reklamcılığın en baba sözlerinden: " Sky is the limit." ürettiğim fikirlere özgürlük tanıdı. Artık fikirlerimi uzay mekiğiyle Aya uğurlayabilirdim. Cümlelerime özgürlük verdim, kelimeleri benzemeyenleri içinde kaynaştırdım. Fikirlerim Küba oldu, sonra Amerikan sektörü onlara ambargo koydu. Öncelikle derslerde kalıplarla karşılaştım. Pazarlamanın kalıpları, fikir üretimime uygun değildi. Mallar çoğu zaman elimde kaldı. Yıllar geçtikce fikirlerim de bu duruma alıştı ve kalıbına uygun hale geldiler. Artık bir ben yoktu benden ileri; pazar, ekonomi ve hedef kitle vardı.

Kapısında "sektör" yazan afili bir ajansta staj yaptım. Bu tecrübede hayal kırıklığına uğrayan sadece fikirlerim değildi. Bizzat ben kendim hüsrana uğradım. Geçmeyen saatler, asılan yüzüm, ve çatılan kaşlarım bir bütünün parçalarıydık. Sonbaharda okula döndüğümde geçmiş yılların çeşidi derslerin sınıflarında dirsek çürüttüm.

Mezuniyete kalan sayılı günlerde okulun isteği üzerine doldurduğum memnuniyet anketinin sonunda, kendimi memnuniyetimi sorguladım. Eskiden mezunlar bir mesleğin erbabı olarak mezun olurlarmış. Söylentilerden kulağıma çalınanlar bunlar. Şimdi bizler mezun olurken daha yaşlı, daha kararsız, daha endişeli ve daha dertliyiz.

Bu işin formülü yok. Okuduklarım okumadıklarımla doğru orantılı artış gösterirken; " Bilgi " hala baba bir kelime olarak karşımda duruyor. Bütün yazdıklarımdan sonra merak ediyorum: Benden daha kıdemli üniversitelerden mezun, Türkçe, İngilizce ve diğer dillere benden daha hakim, daha okumuş milyonlarca insan varken ben nasıl bir fark yaratabilirim ? Farkımı bulmak adına çıkarttığım akıl haritasının bağlantılarında boğulmaktan kendimi zor kurtardığımı belirtmeliyim.

----

Hmm! Eli ayağı düzgün ender mektuplardan... Siz benim öğrencilerimden biri olmayasınız sakın? İpuçları yabancı gelmiyor.

Mektubunuzu soldan sağa, yukarıdan aşağıya birkaç kez okudum. Sonunda bir soru içerse de, belki de blogun başlığına uyan bir biçimde, dertleşen birinin sesini duydum. Birden çok şey söylüyordu. Benim masadan söylenebilecekleri söylemeye çaba göstereyim.

Bir kere, kabul edin ki, büyüdünüz! Ve bu iyi bir haber değil aslında. Odanızdaki Çin lambası sizi astronot olup aya göndermeye yeterken, şimdi kapısında sektör yazan afili ajansta staj yapabilmek bile sizi kesmiyor. Yapı, işleyiş, gençlere, yeni mezunlara bakış sizi endişelendiriyor. Anlattığınız her şey, çocukluğun eşsiz yaratıcılığı ve hayalgücü yerine, eğitim sisteminin düzenli biçimde başka -kalıpsı- şeyler koyduğuna işaret ediyor. Benim verdiğim Reklam ve Halkla İlişkiler dersinizde bunu aynen böyle anlattığımı hatta doğuştan sahip olduğumuz yaratıcılığın hangi yaşta yüzde kaç azaldığını (yok edildiğini demek daha doğru belki de) tablo halinde gösterdiğimi hatırlarsınız.

Satır aralarında, fikirlerinizin kabul görmemesinin sizi mutsuz ettiğini görüyorum. Mazeret olarak gösterilen veya sizin saptadığınız, fikirlerinizin pazarlamanın kalıplarına uymaması ise, üzülmeyin; buna bir staj süresinde karar verilemez. Daha sahici ve sürekli bir çalışma ortamında, düşünmeyi bilen biri olarak başka fikirler üretebilirsiniz ve/veya pazarlamanın veya başka şeylerin kalıplarını zorlayacak bir düzeye gelmek için çalışırsınız. İş de aslında bu: Kalıpları kırmaya çalışmak. Hangi alanda olursa olsun. Kişisel veya örgütsel veya toplumsal, iş veya sanat, ürün veya hizmet... Fikirleriniz kalıplara, bir staj süresinde uyuverdiyse, çabuk pes etmişsiniz.

Eskiden mezunların bir meslek erbabı olarak yetiştikleri savına nereden geldiniz bilmiyorum. Her mesleğin çıraklık, kalfalık ve ustalık aşamaları vardır ki bunlar da yaş, deneyim ve performans ile ortaya çıkar. Mezunlar, olsa olsa, sağlam bir bilgi temeli ve bir mesleğin ilkeleri ile çıkarlar okullarından. Ya da, ne yazık ki sık gördüğümüz üzere, tın tın boş; kültürsüz, okuma-yazma-düşünme becerilerinden epey yoksun...

Nasıl fark yaratabileceğiniz sorusuna verilecek cevabı, yine derste gösterdiğim (yasaklı bile olsa, YouTube'dan bulup seyredebilirsiniz) Steve Jobs'ın bir mezuniyet konuşmasından hatırlayın: Stay hungry, stay foolish. Yani, hep bilgiye aç olun ve çocukluğunuzu asla kaybetmeyin. Umutsuzluğa kapılmayın, geleceğin sizlere baktığını unutmayın. Bugün size kalıplar dayatan sistemi, dayattığı kalıpları kırarak siz değiştireceksiniz. Sizden daha okumuş, dile daha hakim vb. başkaları karşısında ne yapacağınızı sormuşsunuz bir de... Öncelikle koşulları elinizden geldiğince eşitlemeye çalışacaksınız. Beraberliği bozacak veya sizin tercih edilmenizi sağlayacak şeyin, 'yaratıcı düşünme becerisi' olduğunu da hatırlayın. Başkalarının -ne kadar okumuş vs olsalar bile- görmediğini görebilmek, düşünmediğini düşünebilmek; ve de bunları gösterebilmek veya anlatabilmek yaratıcı düşünme becerisi. (Michael Michalko'nun kitabından. Türkçesi de var, okuyanlar için buraya koyalım adını: Yaratıcı Dehanın Sırları. Koridor Yayınları. Birinci basım 2008. ISBN: 978-9944-983-64-8)

Bir hatanızı görmezden geldim ve düzelttim ama biri var ki işaret etmek zorundayım:

"Farkımı bulmak adına çıkarttığım akıl haritasının..." cümlenizdeki 'adına' kullanımı yanlış. Çok yaygın hale gelen bu hata iç acıtıcı bir düzeyde. Kullanmanız gereken doğru sözcük, 'için'. Haydi bilemediniz eski kullanımda söylediniz diyelim, o zaman 'uğruna' diyebilirsiniz. Ama 'adına' olmaz. 'Farkınızı bulmak' size vekalet mi verdi ki 'adına' olsun??

Haluk Mesci

(Zihin haritalarının ayrıntıları iyidir. Boğulacak gibi oluyorsanız, unutmayın: "When you are stuck, take a break". Tıkandığınızda, ara verin.)