Salı, Mart 01, 2005

Rumuz 'Oldboy' : "Kendi çabamla ufak bir yerler kurayım mı ?" [Daha önce Media Cat dergisinde yayınlandı]

Reklam sektörü sürekli taze kana ihtiyaç duymakta. Eleman ilanları 28 yaşını geçmemiş Art Director ve Yazarlar aramakta. 30’unu geçenler kendi işlerini kurmaya çalışıyor. Sonuçta irili ufaklı binlerce ‘ajans’ ufak işlerle geçim sağlamaya çalışıyor. Kendi işini yapıp orada yaşlanmak daha tercih edilecek bir alternatif çünkü ajanslardaki sirkülasyondan dolayı buralarda kariyer yapmak gercekten cok zor. Ama boyle bir tercih yapıldığında da çizgi altı ufak tefek matbaa işlerinden başka iş bulmak ve büyük markalara çalışmak pek mümkün değil.

Sizce kendi çabalarımla ufak bir yerler kurup şansımı denemeli miyim yoksa her ay aldığım maaşımla yetinerek bulunduğum ajansta yaş haddinden emekli olmayı mi beklemeliyim : )

* * * * *

Hmm ! Hmmmm ! Hmmmmm !

Ne çok cevaplarlar vermek istiyorum size !!!! ‘Alfabetik sıraya dizeyim, ve hiçbirini küstürmeyim’ diye bakmadan, aklımda ters takla atan ne varsa bi koşu sıralayayım :

1) Herhangi bir iş kolunda, herhangi bir yaşı geçmemiş herhangi bir eleman arayan her işletme, insan haklarına aykırı davranmaktadır kanımca ! Niye geçmemiş gerekiyor ?? Niye ? Çıtırlıklarından bir biçimde yararlanmak isteyenlerin ‘şecaat arzederken sirkat söylemesi’ değildir de nedir bu yani ? ‘Erkek, askerliğini yapmış...’ zırvası, bence en az ‘seyahat etmeye manisi olmayan genç bayan aranıyor’ kadar kadınların ayaklanmasını gerektiren bir ayıp. Politically incorrect olmanın en hasosu. Ne arıyoruz ? Çifteler harasına aygır mı ?? Dolayısıyla, 20 bişey yaşında veya altında eleman arayan acansların (!) da niyetini sorgulamak gerek : Ne yapacaksınız elin sübyanını, söyleyin bakiim ?? ‘Sigortasız çalıştıracagız, nasılsa bu yaşta çakmaz veya aldırmaz’ mı yoksa ? Bir tarihte, Kanadalı bir kendini bilmez kıdemli reklamcı ‘Müşterilerin karşısına tecrübesiz gençleri koyuyoruz, hem tecrübelilerden daha ucuza geliyor, hem müşteri için farketmiyor’ demek patavatsızlığını göstermişti. (Gençleri benzeri bir nedenle arıyor olmayalım biz de ?!) Reklamvereni keriz yerine koymak değil mi bu ?

2) 28 yaşta bir ilginçlik var galiba : Bendeniz de (ki en çok ajans kurup satma rekorunu elimde tutuyormuşum güya) ortaklarımla Birleşik Reklamcıları kurduğumda, 28 yaşımdan bir ay gençtim (ehhem). Kadınların biyolojik saati gibi bir şey mi acaba bu, ‘ajans kurmalıyım, geç kaldım, iş kurmalıyım’ filan gibi bir stres olabilir mi yani ?? Ama ‘kurmayın’ derim size. Nedenlerine ileride dokunacağım.

3) ‘İrili ufaklı işler’ dediğiniz şeyleri de birilerinin yapması gerek. Herkes sadece büyük işler yapmayı düşünür ve burnu Kristal Elma dağında gezerse ne olacak ?? ‘Abi, herkes general ama hiç er yok’ sendromu ! Sorun, irili ufaklı işler yapmakta değil, işleri iri ve ufak diye ayırmakta olabilir, hiç düşündünüz mü ? Film yapımcısı arkadaşım Ahmet Erülgen ‘küçük yapım bütçesi yoktur, bütçeyi küçümseyen yapımcı vardır’ diyor. Çok doğru bir laf ve bir sürü alan için geçerli...

4) ‘Kariyer yapmak’ deyince af buyrun benim aklıma önce ‘personel kariyer’ ve ‘anti-personel mayın’ gibi askeri tabirler geliyor ama bunların ‘reklamda kariyerle ve ajanslardaki sirkülasyonla’ bir ilgisi yok tabii. Onların asıl ilgisi, ‘kendi işini yaparsan kariyer mi yaparsın, ne yapmazsın ?’ açmazında hatta ‘yaşlanmak kariyer yapmak mıdır’ veya ‘müdür müdür müdür’ türünden tekerlemelerle belki de... Başka türlü bakarsak veya söylersek, reklam işinde kariyer yapmak için, tek koşul var : O da, pırıltılı ama kalıcı olmak. (Saman alevi gibi parlayıp geçerseniz, bugün alkışlanan işleriniz yarın kimsenin ipinde olmazsa, size müşteri diye gelen bir pişman gelmeyen bir pişmansa, kariyeriniz sizin olsun. Ben kariyer bariyerinin öteki tarafında durmayı yeğlerim.)

5) Ajanslardaki sirkülasyon için, ‘iyi ki var, yoksa kanalizasyon tıkanırdı’ mı diyeyim yoksa ‘yahu gençler şimdi ne kadar para canlısı, parayı uzaktan salla, banknot sahte mi değil mi bakmadan sirkülasyona da çıkarlar, sirke de girerler’ diye yakınayım mı, vallahi kararsızım. Ama onlara o paraları gösterende kabahat tabii aslında. ‘Ayartma eylemi, iki kişi gerektirir’ sözü hiç boş laf değil. Öte yandan, bir yerde dikiş tutturamayan gençlerin piyasaya çıkıp, ayak uyduramadıkları, hiçbir halta yaramadıkları ajansların işleriyle portfolyolarrr hazırlayıp ortalarda cat walk yapması da az feci şey değil...

6) Kendi işinizi kurup kurmamak size kalmış bir şey. Ama şunları söyleyeyim size :

a.‘Kendi çabalarınızla’ olmaz, bu iş takım işi. Takımınız yoksa, serbest çalışın. Kesr-i namus olursunuz ama daha özgür olursunuz.

b. ‘Ufak bir yerler’ iki nedenden sakıncalı : Ufaklık varsayıyor ki, bu işte ufak kalmak anlamlı değil ve kalınamıyor. Büyünmezse, çap sinerjisi oluşmuyor, kurumlaşma ve zamana dayanıklılık gerçekleşmiyor. Yerler, birden çok yer demek. Demek ki ilkinin tutmayacağı varsayılıyor. Veya tutacağı ama küçük küçük birkaç yer açılmayı anlatıyor ki bu da ufaklık teorisini çoklukla zedeliyor.

c. ‘Her ay aldığım maaş’ belki de çok iyi bir şey aslında. Bir çok insan düzenli maaş alamamaktan yakınıyor. Bazıları senelerce ‘stajyer’ kadrosunda çalıştırılıyormuş. Maaşınız az ise, daha çoğunu hak ettiğinizi düşünüyorsanız, bu yönde somut adımlar atmaya çalışın. Yörük at misali yeminizi arttırabilir misiniz, bakın. Olmuyorsa, arttırabileceğiniz bir yere, saygın bir biçimde katılın.

d. Emekli olmak, kötü bir şey değil. Nasıl olduğunuza bakar. İyi işler yapmış, insan yetiştirmiş, hep sevgi ve saygıyla anılmış biri iseniz, nöbeti devretmek gibi bakın. Sıranızı savmak olarak düşünürseniz, sorun var demektir. Kahveler böyleleriyle dolu. Hatta bazı ajanslar !

e. Çalıştığınız, sevdiğiniz, maaşınızı düzenli ödeyen, size saygı duyan, çevrenizde yetişirken size bakan gençlerin olduğu bir yerde çalışıyorsanız, orada devam edin ve oranın yılları saygın bir biçimde devirerek kurumlaşması, bir tarihçeye sahip güvenilir bir yer olmasında payınıza düşeni şerefle yapın bence. Böyle ‘old boy’lara çook ihtiyacı var sektörün.


Haluk Mesci