Pazar, Mart 03, 2013

Rumuz: Gemici Düğümü - "Eleştirel görüş yapısı"


22 yaşında İletişim Öğrencisiyim. Umarım uzun bir mektup olmaz çünkü kafamı karıştıran ve kendi açımdan önemli olduğunu düşündüğüm çeşitli sorularım olacak size. İlk sorum biraz komplike ; bir kişinin eleştirel bir görüş yapısına sahip olmadan reklamcı olabilmesi mümkün müdür? Ya da tam tersi eleştirel bakış açısına sahip olmak reklamcı olmak isteyen kişiyi negatif yönde etkiler mi? Daha net soracak olursam eleştirel bakış açısı sahibi olmak reklamcılığın neresindedir?

İkinci olarak akademisyen yani reklam ve pazarlama anlatan biri olmakla reklamcı olmak arasında nasıl bir ilişki vardır? Reklamcılığı neredeyse yutmuş bir akademisyen neden reklamcı olmak istemez ya da "olamaz" ?

Üçüncü sorum, dil bilim ve bu konuda çeşitli çalışmalar yapmış olan yazarlarla ilgili. Roland Barthes, Ferdinand de SaussureTheodor W. Adorno gibi dil bilim ve gösterge bilim ile ilgili başarılı çalışmalar yapmış insanları özümsemek ve didiklemek ne kadar önemlidir? Yani dil bilim ve gösterge bilim reklamcılığın neresindedir? Siz de bu konulara hakim olmayı seçtiniz mi?


Son olarak ilk yazdığım reklam metnimi göndermek istiyorum değerlendirirseniz sevinirim. Teknik imkansızlıklardan dolayı görsel hale dökemedim ne yazık ki. Kusura bakmayın.


Tek Kare sayfa reklam.


Şık bir barda oturan bir adam vardır. bar ne çok şaşalı ne de kötüdür. Sıcak renkler kullanılmıştır, yani eksantrik bir yapıdadır. Adamı arkadan yarısını görürüz. Üstünde blazer ceket olan tarz bir adamdır bu. Önünde boş bir bira bardağı vardır. Ancak bira hemen içildiğinden, bardakta biranın soğuk olmasından kaynaklı bir buğulanma vardır. Adam barmene eliyle bir tane daha işareti yapar. Manşet: Bir tane daha lütfen.  Sağ alt köşede ürünü şişesiyle görürüz. 


Saygılar Teşekkürler.

- - - - - 

Hmm... [Dikkatli olmaya çalışan, ama dikkati çabucak dağılan bir genç dostumuz... İletişim öğrencisi imiş. Öğrencisi diye büyük harfle yazması, öğrencilik konumuna veya iletişim'e önem vermesindendir umarım. Çabuk dağılan dedim çünkü ciddi, bilgili, okumuş biri gibi başlıyor cümleye; yani cümlenin kozmetiği öyle gibi duruyor ilk bakışta, ama yakından incelenirse pek çok yanlış görülüyor ve bir yere varmayan laflar edildiği çıkıyor ortaya. Yazık, çünkü niyet iyi.]

Efendim, mektup sizin yazdığınız bir şey olduğuna yani uzunluğuna siz karar verdiğinize göre, uzun olmayacağını ummakla kalmayabilir, o uzunluğu belirleyebilirsiniz: Yazdığınız kişiyi sıkacağını düşünüyor ve bu nedenle 'uzun olmasın, adam sıkılmasın' diyorsanız, oturup kısaltabilirsiniz. 'Umarım, size uzun gelmez' demek istiyorsanız, onu öyle yazacaksınız. Neyse. 'Sorularım olacak' sık rastlanan bir klişe, gelin, siz kullanmayın. Sorularım var demek daha kısa ve daha doğru. Soruları oturup yazmaya giriştiğinize göre, kafanızdalara zaten ve olmuşlar, olmayacaklar yani. Neyse.

Sorunuz komplike falan değil. Hem komplike yerine karmaşık demeniz Türkçeye daha saygılı olur. Diyorum ki, sorunuz karmaşık falan değil. Size öyle geliyor. Kafanızı karıştıran da bu. Ama zaten bunu da yazmışsınız.  Sorunuza gelelim. 'Eleştirel görüş yapısı' ne demek ki? Eleştirme becerisi veya eleştirel düşünme yerine mi kullanıyorsunuz acaba? Tumturaklı veya oturaklı soru sormak uğruna mı (bakın bazı gençler gibi 'adına' demiyorum, dikkat buyrun) böyle yazıyorsunuz acaba? Hem bir sonraki cümlede 'eleştirel bakış açısı' olmuş... Eleştirel düşünebilen kafa yapısı mı demek istiyorsunuz yoksa? Ne demek istiyorsunuz gerçekten bilemedim. Neyse. 

Eleştirel düşünme becerisine sahip olmak yerine kullandığınızı varsayalım...

Evet, reklamcının çözümleyici düşünmeyi bilmesi gerekir, eldeki pazar, pazarlama, pazarlama iletişimi sorunlarına veya ihtiyaçlarına kafa yorarken; rakiplerin durumlarını değerlendirirken, çözümleme ve eleştiri yapabilmelidir. Ama, sorunuzda alttan alta 'herkesi veya her işi eleştirmek; hiç kimseyi ve hiçbir şeyi beğenmemek' varsa, hemen söyleyeyim, bu takım oyununu ve moralini bozan; verimi düşüren bir şeydir ki böyle reklamcıları kimse sevmez. Onlarla kimse çalışmak istemez.

'Daha net soracak olursam' demişsiniz. Madem daha net sorabiliyorsunuz, baştakileri yazıp lafı dolandıracağınıza öyle sorsanız daha iyi bir iletişim olmaz mı? Öyle sordunuz diyelim, cevabını da yukarıdaki paragrafta almış oluyorsunuz. 

İkinci sorunuza geçelim. Akademisyenlikle reklamcılık arasındaki ilişki... Şunu söyleyeyim, herkese bunu söylüyorum: Seks, güreş, dans, aşçılık, reklamcılık vb. kitaptan öğrenilmez. Mutlaka uygulama yapmak ve öğrendiklerini elle tutulur somut ürünler halinde hayata geçirebilir olmak gerekir. Pazarlama, pazarlama iletişimi, reklam gibi konularda akademisyen olarak çalışanların ne yazık ki büyük bölümü -istisnalar var tabii- uygulama yapmadan kitabî bilgiyle oralara geliyor. Anlattıklarını, özellikle de yaratıcı tarafta, hayata geçirebilme becerisine ve ustalığına sahip değiller. Zaten, kusura bakmasınlar, nasıl akademisyen olunduğunu; akademisyen olunurken genelde hangi koşulların genelde hangi koşullarda yerine getirildiğini de üzülerek biliyoruz. O koşulları yerine getirmek için kitapları, makaleleri yutmuş olmak, hatta onları yazmak veya yazmış gibi yapmak, insanları reklamcı, doktor, mühendis, mimar, aşçı vs. yapmaz. 'Bilgili' yapabilir. Sahip olunan bir bilgi de illa ve kolayca bir ürüne dönüşmüyor.

Üçüncu sorunuzun cevabı da hemen bu bir üstteki paragrafta yatıyor aslında. Bilgili olmak için bilgili veya bilgi yaratan insanların yazdıklarını, yaydıklarını okuyabilir, öğrenebilirsiniz. Ama bunları nasıl kullandığınız önemli. Hadi okumadınız diyelim, dil konusunda ve dile ilişkin komşu konularda bilinçli -ve özenli, dikkatli- olmanıza engel değil. Tersi de ilginç: Bilgili pek çok kişinin, dilde, dili kullanımda ne kadar özensiz ve dikkatsiz olduklarına bakıp kahroluyoruz her gün.

Gelelim reklam diye yazdığınıza. Bir reklam değil, bir reklam (ilan veya film gibi bir uygulama) fikri yazmaya çalışmışsınız.

Ama reklam öyle pat diye havadan yazılmıyor dostum. Marka ne? Markanın ihtiyacı ne? Tipik tüketicisi kim ve marka hakkında, ürün hakkında ne düşünüyor? Markanın rakipleri var mı? Rakipleri ne diyor? Marka daha önce reklam yapmış mı? Yapmışsa o reklamlarda nasıl bir ton vs. tutturmuş? Onlar devam edecek mi, değişecek mi? Bir sürü şeyin dikkate alınması lazım.

Hadi bunları geçtik.

Yazdığınız hangi reklam ortamında yayınlanacak? Bu bir basın reklamı mı, film mi, radyo mu, poster mi?
Her reklam ortamının dolayısıyla da o ortamda yayınlanacak reklam materyalinin (ilan, film, spot, poster vs.) kendi nitelikleri ve koşulları var. Bu yazdıklarınızla onları üretmek çok mümkün değil.

Öte yandan, 'Son olarak ilk yazdığım reklam metnimi göndermek istiyorum' diye yazmışsınız. 'Son olarak, yazdığım ilk reklam metnimi' demek istiyorsunuz herhalde.

'Şık bir bar' ise nasıl 'ne şaşalı ne kötü' olabiliyor? 

'Sıcak renkler kullanılmıştır, yani eksantrik bir yapıdadır' ne demek? Eksantrik sözcüğünün anlamını bildiğinizden emin misiniz? 

'Adamı arkadan yarısını görürüz' ne demek? Bu cümle dilbilgisi bakımından doğru mu? Tekrar okuyun.

'Üstünde blazer ceket olan tarz bir adamdır bu' ne demek? Üstünde blazer ceket olmak adamı nasıl tarz yapıyor ve tarz bir adam olmak ne demek tanrı aşkına?

'Önünde boş bir bira bardağı vardır. Ancak bira hemen içildiğinden, bardakta biranın soğuk olmasından kaynaklı bir buğulanma vardır' ne demek? Boş bira bardağı mı hemen içilmiş? Bardak boşsa bardakta biranın soğuk olması ne demek??????  

'Adam barmene eliyle bir tane daha işareti yapar. Manşet: Bir tane daha lütfen.  Sağ alt köşede ürünü şişesiyle görürüz.' son darbeyi vuruyor, yüreğim dayanma gücünün son raddelerinde artık.

Manşet diye başlığa deniyor. Sona yazmışsınız. Manşet sözcüğünün anlamını da bilmiyorsunuz demek. İletişim fakültesinde hangi dersleri alıyorsunuz acaba? Reklam dersi aldınız mı? Aldıysanız, neler öğretiyorlar size böyle? Almadıysanız, niye reklam yazmaya bu kadar acele ediyorsunuz? 

Ben teşekkür ederim. Dilerim iyi niyetli bir ileşitim öğrencisi olarak merakınız daim olsun. Ama dikkatiniz de sonsuz...