Cuma, Mart 22, 2013

Rumuz: Üşengeç - "Erzurum'da Halkla İlişkiler mi, İstanbul'da Türk Dili ve Edebiyatı mı?"

Öncelikle bu blog aracılığıyla bizlere aklımızdaki soruları sorma, akıl danışma, tecrübenizden yararlanma fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. Çünkü kendim için konuşacak olursam çevremde reklamcılık konusunda akıl danışabileceğim hiç kimse yok. 

Ben 20 yaşında, üniversiteye henüz başlamamış biriyim. Bu sene sınava 3. defa gireceğim. İki senedir istediğim bölümü, istediğim şehirde kazanmaya çalışıyorum. Liseye geçip de ciddi ciddi ne olmak istediğim sorulmaya başlandığından beri reklamcı olmak istiyorum. Reklamcılığı neden istediğime geleyim. Ben televizyonda veya internette gördüğüm iyi reklamları kıskanıyorum. Bildiğiniz ''Bunu neden ben düşünemedim, neden ben akıl edemedim?'' diye hayıflanıyorum. Aynı zamanda beğenmediğim reklamlar üzerinde de ''Ben olsam şöyle yapardım. Bu ürüne şöyle bir reklam daha uygun olurdu'' gibi fikirler üretiyorum. Bunu yaparken de inanılmaz zevk alıyorum. Hatta çok beğendiğim fikirlerimi not ediyorum ilerde reklam yazarı olursam işime yarayabilir diye. 

Size sormak istediğim ilk sorum, iyi bir yerde reklam yazarı olarak çalışabilmek için iyi üniversitelerden (İstanbul Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Ankara Üniversitesi vb.) birinde okumak şart mıdır? Örneğin Erzurum veya Sivas'ta okursam okul bittiğinde İstanbul Üniversitesi'ni bitiren birinden bir adım geride mi olurum?

İkinci sorum ise ilk sorumun nedeni aslında. Ben tembel biriyim. Tembel dediysem ders konusunda tembelim. Sevdiğim bir işi yaparken asla tembel değilimdir. Yukarıda saydığım üniversiteleri kazanabilmek için iyi puanlar almak lazım. Ben bu puanları alamıyorum. Bu nedenle iletişim değil de Türk Dili ve Edebiyatı okursam reklam yazarı olabilme şansım düşük mü? İnternetteki Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü açıklamalarına baktığımda özel yetenekleri olanların metin yazarlığı ve editörlük yapabileceğini okumuştum çünkü. Örneğin Erzurum'da Halkla İlişkiler okumak yerine İstanbul'da Türk Dili ve Edebiyatı okuyarak reklam yazarı olabileceksem hiç düşünmeden İstanbul'a gideceğim açıkçası. Erzurum'u ya da Sivas'ı küçümsemediğimi düşünmeyin lütfen, kaldı ki haddim değil. Sadece alacağım eğitimin kalitesi konusunda endişeleniyorum.

Şimdiden çok teşekkür ederim. Saygılar.

Not: Bu size ikinci mektubum ve ilk mektubumla hemen hemen aynı. Sadece ilk mektubumda yaptığım ufak hatalarımı giderdim.

- - - - - 

Hmm, özenli bir mektup. İkinci yazılışıymış. Her yazdığını tekrar tekrar okuyup, göndermeden gözden geçirmek; yazının varsa yanlışlarını veya güzel gelmeyen yerlerini düzeltmek iyi bir alışkanlıktır.

Gelelim soruya: Reklam yazarı olmak için ne okumalı, nerede okumalı?

Bir kere, bu blogda daha önce sorulmuş soruların arşive girmiş cevaplarını okudunuz mu? Sorunuzun çeşitli biçimleri daha önce soruldu ve cevaplandı...

Yine de soruyorsanız, ki özel yanları da yok değil, bir kez de sizin için cevaplayayım.

1. Ne(ler) okuduğunuzun önemi var: Reklam yazarı olmak için sadece iyi Türkçe bilmek ve yazabilmek yeterli değil. Reklam dediğimiz iletişim aslında 'pazarlama iletişimi' karışımının sadece bir parçası ve reklam yazarlığı bunun bütün ögeleri için yazmayı gerektiriyor. Hele yeni başladığınızda. İlanlar, filmler, radyo reklamları yazar hale gelinceye kadar eleman ilanı, broşür, kullanma kılavuzu, satış mektubu, davetiye, e-posta mesajı vs vs kısaca 'çizgi altı' (veya İngilizcede 'collateral') denen türden bir alay şey yazmanız istenecek. 

Amma, bunları da hakkıyla yazabilmek için, biraz (!) pazarlama, pazarlama iletişimi, iletişim, reklam veeee Türkçe bilmeniz gerekecek. Türkçe yetmeyecek, bir yabancı dili (tercihan İngilizceyi) iyi bilmeniz gerekecek ki, benzer konularda elalem neler yapıyor; konuyla ilgili akademik veya mesleki tartışmalar ne anlatıyor; trendler ne yöne gidiyor izleyip öğrenebilesiniz.

2. Nerede okudunuğuzun da önemi var tabii: Hem dersleri anlatan hocaların konuya hakimiyeti, mümkünse uygulama alanındaki deneyimleri; hem ders dışı akademik ve kültürel faaliyetlerin zenginliği bakımından, okulun zıpkın gibi olması gerek. Okulun içinde yer aldığı kentin kültüre, akademik ortama, yaratıcı yaşama, reklama, iş hayatına bakışı; farklı olana toleransı gibi niteliklerinin oluşturduğu ortam önemli.

Ancak, yine de, okuyan kişi de önemli!
:  )

Yani nerede, hangi okulda, hangi bölümde okursanız okuyun, kendinizi dersler dışında da iyi yetiştirmeye bakmalısınız. Üniversitedeki yıllarını laylaylom, parti, spor, kaytarma, sınavı-ödevi kolaya getirme vs vs türü faaliyetlerle profesyonel öğrenci gibi geçirenler, mezun olunca apışıp kalıyor.

Üniversite eğitiminde önemli olan, öğrenmeyi öğrenmek. Ve sürekli öğrenmek için durmadan çalışmak. Güzel bir kütüphanede, hızlı bir İnternet bağlantısıyla, berrak bir kafayla ne güzel olurdu şimdi yeniden üniversitede okumak. Gelişmek. Öğrenmek. Üretmek. Düşünmek.

Öte yandan, bildiğim kadarıyla Türk Dili ve Edebiyatı da öyle kolay bir dal değil. Üşengeç veya tembel birinin kolayca girip mezun olacağı bir okul değil. Çok okumak, eski Türkçe öğrenmek, ezber, vs vs vs gerek en azından.

Özetle, tavsiyem, silkinin. Tembelliği bırakın. Zeki biri olduğunuzu çıkarıyorum, bunu kullanın. Yol alın. 
Puanınızı tuttumaya bakın ve Eskişehir Reklamcılık bölümüne girin. İzmir Ekonomi Reklamcılık bölümüne girin. Bahçeşehir Reklamcılık bölümüne girin. Olmadı, nereye giriyorsanız girin, ama hem kendinizi yetiştirin hem iyi notlar alıp yatay geçiş yapmaya bakın eğer yatay geçiş diye bir şey hâlâ varsa...

HM