Cuma, Eylül 03, 2021

Rumuz: Junior Metin Yazarlığı - Hiç sıkılmadan aynı işi yapmak...

 Ben, ikinci ayını dolduran bir stajyerim. Stajımı yaptığım ajansta junior metin yazarı olarak çalışmak istiyorum. Fakat bazı sebeplerden dolayı konuşmak için kendimi tam olarak hazır hissetmiyorum.

Bazı günler benim için çok keyifli geçiyor; çalışmaktan zevk alıyor ve verimli hissediyorum. Fakat bazı günler –özellikle yakın zamanda benzer bir iş geldiyse ya da bir çalışmam beğenilmeyip neredeyse hiç kullanılmadıysa- motivasyonunu kaybetmiş, hatta sıkılmış hissediyorum. O zamanlarda yazdığım şeylerin ruhsuz olduğunu hissediyorum. O yüzden önceliği başka işlere tanıyorum.

Kendimi olağanüstü yaratıcı biri olarak görmüyorum. Bazen kullanılmayacağını bildiğim halde, belki değerlendirecek metin yazarına fikir verir diyerek çalışmalarımı veriyorum.

Dil bilgim konusunda kendime güveniyorum(Eksikliklerimi gidermeye özen gösteriyorum). Fakat bazen de oldukça kısa yazıyorum, ağdalı dil kullanmayı pek sevmiyorum. Bu yüzden bazen istenen uzunlukta yazamıyorum. Bazı yazılarımda cana yakınlık hissini veremediğimi düşündüğüm anlar oluyor.

Sanırım sorum şu: Tüm bunlar metin yazarı olmamın önünde büyük birer engel mi?

Ve takip eden diğer sorum da şu: Siz; hiç sıkılmadan, her gün aynı aşkla işini yapanlardan mısınız? 

Belki de ben değişken bir insan olduğum için bir gün aşık olup bir gün sıkılıyorumdur… Siz ne düşünüyorsunuz?

Zaman ayırdığınız için teşekkürler…

- - - - 

Hmm... Genel olarak düzgün Türkçeniz için teşekkür ederim. Zaman zaman kötü Türkçe - özensiz yazma nedeniyle zıvanadan çıkıp yazdığım sert cevaplardan birini yazmayacağım.

Arşivdeki yazılardan göreceğiniz üzere, 'staj' suistimale çok açık bir şey. Amacından saptırılmış, bedavaya genç çalıştırmaya odaklanmış bir düzen ya da dümen haline gelmiş durumda.

'İkinci ay' demişsiniz, senelerce (!) stajyer adı altında kendini sömürten insanları çok duyduk. Utandık. 

Temel sorununuz bu. Hangi okuldan, hangi bölümden mezun olduğunuzu yazmamışsınız ama reklam ajansında çalışmaya çalıştığınıza göre, büyük olasılık Reklam ve Halkla İlişkiler (bazen bunun sırasını bozuyor okullar) bölümünde okuyor olabilirsiniz. Ya da mezun oldunuz bile. Hangisi daha iyi veya kötü karar vermek zor.

Diğer sorunlarınıza gelince, bunları a) yazma eylemine b) kişisel ruh durumuna c) reklam üretimine ilişkin şeyle gibi okudum.

Yazı yazmayı kişisel bir oyun ya da sanat gibi görmeye veya görmemeye göre, reklam yazarı olmak size kolay veya zor gelebilir. Çok seçenekli yazıyorum, aklınız karışmaz umarım. Kolay gelebilir, çünkü ne yazıyorsanız yazın, kendinise keyif ve pay çıkarabilirsiniz. Yok eğer zorla yazıyorsanız, örneğin 'bu bölümden mezun oldum, bu işi yapmak durumundayım' durumundaysanız, hele hele beğenilmemek zorunuza gidecektir.

Tam burada şunu saptamak gerek: Ya gerçekten beğenilmez yazıyorsunuzdur ya da yazdığınızı değerlendiren yaratıcı yönetim veya yazı patronu yazdıklarınızın değerini bilemeyecek bir çaptadır. İnsanlarla ilişkiler, ast üst ilişkisi, benzer konumdaki başkalarıyla alışverişler hep reklam yaratıcılığını etkileyen şeyler.

Durum ne olursa olsun, kendini geliştirmek, bıkmadan usanmadan daha iyi şeyler düşünmek ve savunmak, bazen üstlerinden daha ileri gidebilmenin yollarını aramak ve bulmak, bu işte kalıcı olmanın tek çaresi.

Bir kere şu da önemli: Metin yazarı mısınız yoksa reklam yazarı mı? Ne fark mı var? Metin yazarı, önüne gelen bir işi yazıp çıkar, zevk almak ve beğenilmek gibi derdi yoktur. Olmadı gene yazar. Bir tür -af buyrun- orospuluk gibidir. Kendiniz için sevişemiyorsunuzdur, iş diye yapıyorsunuzdur.

Reklam yazarı iseniz, adı üzerinde, yazarsınızdır bir kere. Önce veya biraz da kendiniz için yazacaksınızdır. Yazma tarzınız, çalışma ve düşünme tarzınız vardır. İlkeleriniz vardır. Zaten öyle yazarsınız ki yazdığınızı, ondaki pırıltı parmak ısırtır. 

Ağdalı dil kullanmak zaten gerekmez. Reklam yazarlığı, bir şeyleri (ürün, hizmet, amaç vs) yazıyla ve uzun uzun tanımlamak değildir. Bir 'konuşma' yazarlığıdır. Tüketicinin kulağına değil, kalbine ve kafasına seslenen, kişilikli bir sav üretmedir.

Ve reklam yazarı, kendisi için yazdığı diğer şeyler gibi (roman, öykü, şiir, senaryo, deneme, günlük ya da her neyse) her reklam yazısında yeniden yeniden yaratabilmenin, bir şeyleri tutkulu biçimde söyleyebilmenin yolunu tekrar tekrar ama kendini tekralamaya düşmeden bulan kişidir.

Sorunuza bağlayayım: Ben 1973 Eylülünden bu yana her işimde bunu yaptım. Yazının konusu ne kadar büyük veya küçük olsa da.

Burcunuz ne? Zırta pırta şıpsevdi gibi bir şeye veya birine aşık olmak, veya olduğunu bir süreliğine sanmak, ama çabuk bıkmak bazı burçların şaşmaz istatistiğidir. Örneğin terazilerde... Terazi burcu reklamcı (ve ne yazık ki politikacı) burcudur, belki bundandır.

Değişken bir insan olabilirsiniz ama değişken ilkelerle yazamazsınız reklam yazısını. İnançlarınız, reklam kurumu düzeyinde de, insan olarak sizin kişisel düzeyinizde de ilkeli, sağlam neredeyse değişmez olmak zorundadır. Zaman içinde, bunlarla en uyumlu yerde çalışmaya başlar ve orada ilerlersiniz.

Umarım yardımcı olabilmişimdir. Başarılar.