Pazartesi, Ağustos 01, 2005

Rumuz 'Reklamcı' : "Umudum bu aralar sıklıkla kırılıyor" [Daha önce, küçük bir farkla, Media Cat dergisinde yer aldı]

Sektörde yaklaşık 10 senedir bulunan, irili ufaklı bir çok reklam ajansında görev almış bir "reklamcı"yım. İşimi "reklam" olarak gördüm ve işimi kapsayan tüm kolları en iyi şekilde icra etme gayretine dört elle sarıldım. Ünvan olarak "çizer" takımından yer almakla beraber,"yazar" kısmına da uzak durmadığımı söyleyebilirim.

-Belki de şanslı bir azınlıktan olarak- işyerimde mutluyum ve son derece açık fikirli bir "patronum" olmasına rağmen, gene de iş müşteri tarafından kilitlenebiliyor. "Ya yapalım istediklerini geçsin gitsin işte" anlayışı ne zaman bu kadar hayatımızın içine girdi ? "Ne uğraşacam abicim, bi önceki işi çakar, yazısını değiştiririm"ne zamandır bir işleyiş biçimi oldu.

Ödül kazanarak –affınıza sığınarak- meslektaşlara karşı kişisel masturbasyon yapmak ne zamandır "ödüllük işler" diye bir kategori oluşturarak gerçekleşir oldu ?

Herkes RY olmak istiyor. En alakasız sektördeki adam bile "Benden çok iyi reklam yazarı olur" diyebiliyor. Karşınızdaki cahil de değil ki "Cahil cesareti" diyelim. Ben reklamcı olarak kendimi çok iyi görüyorum ama bir reklamın bodycopy’sini benden kat be kat iyi yazabilecek, görsel yerleşimini çok çok daha iyi sunacak insanların olabileceğini unutmuyorum ve bu yüzden de sürekli okuyorum, araştırıyorum, izliyorum.

Geçenlerde işyerimde eleman alımları vardı. "Ben grafiker değilim, grafik tasarımcıyım" diyen güzel sanatlar mezunları gördüm. Yazık o sanatlara. Bilgisayar operatörü kavramı kalmadı. O işe bakana "grafiker" denir oldu. Jr.Art Director kalmadı, onun yerine "grafik tasarımcı" geldi. Reklam yazarları, bir kurumun basın bülteni geldiğinde, "Bunu da mı ben yazacağım?" der oldu.

Ve en acısı da, dile yabancılaştık. Bu ingilizcenin sebebi nedir birisi bana açıklayabilir mi ? Ben neden "art director"üm. Bu dergi neden "Mediacat" ? Yani terminoloji, ulusal terimler, eyvallah. Ama bu kadar da konuşma ve dil fakirliği. Ulus olarak derdimizi anlatamaz olduk. Eskiden Sn. Süleyman Demirel ile dalga geçilirdi, "2 saat konuşup hiçbirşey söylemez" diye. Ne farkımız kaldı ? "Mmmm, şeeyyy, aaaeee" lerden geçilmez oldu. "Çok eğleniyoruz"lar yerini "Yıkılıyor" a bıraktı…"Çok yakışıklı/güzel olmuşsun" yerini "Manyak olmuşsun aaabi"ye…. Ben en son ne zaman bir yer ile ilgili "Mükemmel, muhteşem, çok etkileyici" gibi tanımlamaları çevremden, Mehmet Ali Birand'ın tabiriyle,"sokaktaki adamdan" duydum hatırlamıyorum. İş ve hayatın ana dişlilerinden biri, belki de en önemlisi olan bu sektörde eğer ben "ge-ne-ce-te-re-ke-ce-le-le" gibi bir slogan duyuyorsam, belki de bu haykırışlarım çok da mantıklı değil. Bu arada amacım bir kampanyayı kötülmek değil ama, örnek verdiğim işe bakılırsa, konusu olduğunda "Tamam işte abi, hedefi 12'den vuruyor" olarak kabul gören bir işin hedefe verdiği zararın kim farkında acaba ?

Ve dile sahip çıkamayan kitleler yüzünden, yaratıcılığın önü belki kesilmiyor, ama bariyerler giderek çoğalıyor. Derdini anlatamayan yazarlar, işlerini, derdini anlatamayan müşteri temsilcilerine veriyor. Onlar da gidip dertten anlamayan müşterilere bunu sunduklarında, müşteri de kendi istediğini söylüyor. Ve dile hakim olmayan o müşteri temsilcisi, işini anlatamayan yazardan aldığı işi tabii ki savunamıyor ve bir iş daha çöpe gidiyor…

Benim nezdimde gerçekten yetenekli çocuklar istedikleri yerlere ulaşamıyorlar zira piyasada o kadar çok –gene affınıza sığınarak- yeteneksiz adam var ki. Yeteneksizden kastım da şu, yukarıda verdiğim örneklerdeki gibi, özgüveni artık özgüven olmaktan çıkmış, gerçekten konu hakkında hiçbir bilgisi olmayan ama bu işe "yeteneği" olduğunu savunan kitleler.
Bu bir iş ! Bizim işimizde yetenek dediğimiz kavramın sözlük karşılığı hızdır,
o kadar. Yetenek size daha yaratıcı olmayı sağlamaz, daha "hızlı" kavramayı, daha hızlı çözüm üretmeyi sağlar. Yetenekli olarak atfedilen bir insan benim gözümde "hızlıdır". Yaratıcılık zekadan gelir. Ve akıl ile zeka iki ayrı şeydir. Ne acı ki benim cinnet vatanımda "hard disc drive" ile "RAM" arasındaki farkı anlayan insanım, akıl ile zekanın aynı böyle iki ayrı özellik olduğunu algılayamıyor ! Ve yeteneği daha da hızlandıran öğelerin toplamına da "birikim" derim ben…Birikimsiz bir insan nasıl olur da ortaya çıkıp "Ben yetenekliyim" der ?!?!

Okuyun diyorum sektöre meraklı ve gerçekten istekli arkadaşlara..Ama öylesine yanlış bir beyin yıkama var ki, bana hemen cevap geliyor" Okuyorum zaten,mediacat yayınları,reklamcılık kitapları,vs..vs.."…İyi de ben onlara "reklamcılık kitapları" okuyun demiyorum ki. Okuyun diyorum. Tuvalete girdiğinizde omomatik kutusunu okuyun, inceleyin. Basamakta nasıl durursak otomatik kapı çarpar bunu düşünün... Ama bilemiyorum. Gerçekten umudum bu aralar sıklıkla kırılıyor.

İlk fırsatta bu ülkeden gitmeyi düşünür oldum. Ki ben ciddi milliyetçi bir bünyeyimdir ama. Gerçekten bir gelecek, bir ışık göremez oldum. Kristal Elmalar, o törenlere gelenlerin hali tavrı, işler. O kadar yapmacık gelmeye başladı ki. O yarışmalarda gerçekten gecelerce çalışılmış işler ve "Kadıköylünün Gazetesi"nde bir defa çıkmış "yarışmalık çalışmalar" aynı raflara konuyor.

Biraz dolu ve sinirliyim bu konuda. İstemeden agresifleşiyorum. Ben sadece işime aşığım ve bu işi yapmak için dünyaya geldiğine inanan bi adem oğluyum.


* * * * *


Hmm. Yorum yok, gözlem var : Yazdığınız için özellikle teşekkür ederim. Sektörle ilgili yakınmalarınız bir kesim reklamcının ortak kaygılarını yansıtıyor. İyi niyetli biri izlenimi veriyorsunuz, yazar olmadığınıza katılıyorum : Hızlı yazmışsınız, dönüp redaksiyon ve düzeltme yapmamışsınız, metinde düşüklükler ve güncel türden yanlış kullanımlar, yazım hataları var. Bu konuda, naçizane iğne-çuvaldız öneririm. Bir de, ‘niye İngilizce ?’ ise, niye İngilizce rumuz ? Hmm ?

Haluk Mesci

(NOT : Bu arkadaşımız daha sonra yazıp uyardı, 'ben İngilizce rumuz seçmemiştim, o benim yabancılarla yazışırken kullandığım e-mail adresim' dedi. Kendisinden burada özür diliyorum. Gerçekten de, mesajında bir yerlerde atlamışım rumuzunu...)