Rumuz 'Sera Gazı' : "Bu yaşta yaratıcı sancı mı çekiyorum ?" [Daha önce Media Cat dergisinde yayınlandı.]
Rumuz : Sera Gazı
Benim sorunum, her kampanya öncesinde midemden başlayıp bağırsaklara doğru ilerleyen kramplar. İstemsiz ve kontrolsüz bir, afedersiniz.... Ne diyelim... İşte atmosfere sera gazı salma ihtiyacı gibi bir durum. Ya Allah deyip yeni bir işe ne zaman girişsek bende bu meret zuhur ediyor. Bu yaşta hala yaratıcı sancılar mı çekiyorum, yoksa bu düpedüz aerofaji mi? Bir dahiliyeciye mi görüneyim, yoksa bu mesleği mi bırakayım? (19 yıldır bu işlerin içindeyim.) Yoksa ne? Ne dersiniz?
* * * * *
Hmm! İnsanın önüne bazen ne kadar ‘ssuruktan brifler filan geldiğini düşünürsek, zat-ı alinizin her yaratma edimi öncesinde Kyoto Antlaşmasına aykırı bünyesel durumlara giriyor olmanızı belki de yadırgamamak gerek.
Kaldı ki, sizi kesinlikte tenzih ederek, artık çoktan silisyum dioksit çevrimine girmiş yani toprağı bol olmuş Latinlerin ‘flatulum in animis virorum indignitarum (est)’ lafını da yabana atmamak gerektiğini söyleyelim.
Lakırdı madem etnik uçlara kaydı, Hintlileri de analım burada. Onların ne kadar bakliyat tükettikleri, bu nedenle nasıl havadar ortamlarda yaşamak zorunda kaldıkları malum. Bu nedenle, o meşum sera gazı istihsalini azaltmak için, yemek tariflerinde, kısaca ‘Asafoetida’ diye geçen bir şey yer alması adetten. İlginç olan şu ki, asafoetidanın Türkçede karşılığı, af buyrun, Şeytan Tersi…
Sizin derdinize gelirsek, yapılabileceğinizi düşündüğünüz şeylere esasen siz de işaret buyurmuşsunuz. Ama sözünü ettiğiniz alternatifllerden ‘mesleği bırakma’ kanımca hiç işlemez : Ed McCabe ne demiş, ‘Advertising is a roach motel : You check in but you cannot check out.’ Dahiliyeciye görünmek her halukarda iyi olur ama randevuyu yaratıcı çalışmaya denk getirmek düşünülmeli...
Acil şifalar dilerim.
Haluk Mesci
Benim sorunum, her kampanya öncesinde midemden başlayıp bağırsaklara doğru ilerleyen kramplar. İstemsiz ve kontrolsüz bir, afedersiniz.... Ne diyelim... İşte atmosfere sera gazı salma ihtiyacı gibi bir durum. Ya Allah deyip yeni bir işe ne zaman girişsek bende bu meret zuhur ediyor. Bu yaşta hala yaratıcı sancılar mı çekiyorum, yoksa bu düpedüz aerofaji mi? Bir dahiliyeciye mi görüneyim, yoksa bu mesleği mi bırakayım? (19 yıldır bu işlerin içindeyim.) Yoksa ne? Ne dersiniz?
* * * * *
Hmm! İnsanın önüne bazen ne kadar ‘ssuruktan brifler filan geldiğini düşünürsek, zat-ı alinizin her yaratma edimi öncesinde Kyoto Antlaşmasına aykırı bünyesel durumlara giriyor olmanızı belki de yadırgamamak gerek.
Kaldı ki, sizi kesinlikte tenzih ederek, artık çoktan silisyum dioksit çevrimine girmiş yani toprağı bol olmuş Latinlerin ‘flatulum in animis virorum indignitarum (est)’ lafını da yabana atmamak gerektiğini söyleyelim.
Lakırdı madem etnik uçlara kaydı, Hintlileri de analım burada. Onların ne kadar bakliyat tükettikleri, bu nedenle nasıl havadar ortamlarda yaşamak zorunda kaldıkları malum. Bu nedenle, o meşum sera gazı istihsalini azaltmak için, yemek tariflerinde, kısaca ‘Asafoetida’ diye geçen bir şey yer alması adetten. İlginç olan şu ki, asafoetidanın Türkçede karşılığı, af buyrun, Şeytan Tersi…
Sizin derdinize gelirsek, yapılabileceğinizi düşündüğünüz şeylere esasen siz de işaret buyurmuşsunuz. Ama sözünü ettiğiniz alternatifllerden ‘mesleği bırakma’ kanımca hiç işlemez : Ed McCabe ne demiş, ‘Advertising is a roach motel : You check in but you cannot check out.’ Dahiliyeciye görünmek her halukarda iyi olur ama randevuyu yaratıcı çalışmaya denk getirmek düşünülmeli...
Acil şifalar dilerim.
Haluk Mesci