Cuma, Ekim 14, 2005

Rumuz 'Dağarcık' : "Birkaç yüz kelimeyle..."

Bakıyorum da birkaç yüz kelimeyle konuşanlar bile global ajanslarda reklam yazarlığı yapabiliyor. Hele biraz da komiklik yazdılar mı, epeyce muteber kişi sayılıyorlar. Hatta ödüller alıp şöhret kazanıyorlar. Merak ettiğim konu şu: Bu işler eskiden de böyle miydi? Mesela siz kaç kelimeyle yazıyordunuz/yazıyorsunuz? Ya da başarılı olabilmesi için, bir reklam yazarının kelime haznesinde en az kaç Türkçe kelime bulunmalıdır?

- - - - - - - - - - - - -

Hmm ! Kelime haznesi demek...

Birkaç yüz kelimeyle konuşmakta bir sorun görmüyorum. Sorun, bence, ne konuştuğunda veya ne yazdığında.

Birkaç yüz kelimeyle felsefe, politika veya sanat yapamayabilirsin ama günlük hayatını pekâlâ çevirebildiğin gibi, ele alacağın konulara bağlı olmakla birlikte reklam yazarlığı bile yapabilirsin !

Ayrıca, önemli olan kaç kelime bildiğin değil belki. Kelimeleri, yapılarını, birbirleriyle ilişkilerini ne kadar bildiğin sanki.

Diyeceksin ki, bunları bilebilmek için çok kelime bilmek gerekir. Emin değilim.

Pek az kelime kullanan ama dünya güzeli durulukta hoş şeyler anlatan, türküler yakan, masallar anlatan yurttaşlarımız yok mu ? Eskiler. Büyüklerimiz.

Öte yandan, reklam yazarının veya genelde yaratıcı kafaların, en verimli çalışma için geniş ilgi alanlarına sahip olmaları gerektiğini her kaynak söylüyor. Sırf bu bile çok kelime öğrenmeyi getiren, gerektiren bir şey.

Bunu da dedik amma, iş yine dönüp dolaşıp nasıl yazdığına ve ne yazdığına geliyor gibi. Çok okuyan, öğrenen, çok düşünen, başka türlü yazarsa da, az kelime bilse veya kullansa bile bir reklam yazarı okurlarına hoş ve etkili bir biçimde ulaşabilir.

Son olarak, yine de, çok kelime bilmek, kullanmak, kelimelerle oynamak, oynayabilmek; felsefe, politika, kurmaca
okuyabilmek yazabilmek için elinden geleni yapmanı öneririm.

Bırak o eleştirdiklerin üç beş kelimeyle yapsınlar işlerini. Sen kelimelerini kendin için çoğalt, kendin için derinleştir.

Sevgiler.